Muhatapsın






 Zarfın üstüne ismini yazıp postanedeki memura uzatıyorum. Memurda zarfı geri uzatıyor bana. Bunun üzerine yaşadığın şehrin ismini yazıyorum. Memur başını iki yana sallayıp, geri veriyor zarfı. Bu defa oturduğun semtin ismini ekliyorum. Hayret, zarf yine karşımda. Cadde ismi de yetmeyince, sokağın adını yazıyorum. Fakat, memur ısrarla kaşlarını havaya kaldırmaya devam ediyor. Bu sefer apartmanın ismini yazmak zorunda kalıyorum. Memur “numarası” diye azarlıyor beni. Apartmanın numarasını da yazıp hışımla veriyorum zarfı. Memur ayağa kalkıyor. Bir adım geri çekiliyorum. “Daire numarasını da yazacaksınız! ” diyor, nazikçe. Daire numarasını da yazıyor, sonra kendimden emin bir şekilde gülümseyerek uzatıyorum zarfı.. Memur önce cebinden bir mendil çıkartıp alnındaki terleri siliyor. Sonra sesini kalınlaştırarak:

“Pul” diyor.”Pul! ”Demek yazdıklarımı sana ulaştırabilmek için küçük bir bedel ödemem gerekiyor. Elimi cebime atıp bozuk para arıyorum. Bozuğum yok. Cüzdanımdan çıkarttığım kağıt parayı uzatıyorum memura.O, kağıt parayı önce parmaklarıyla yokluyor,sonra ışığa tutuyor. Aman ALLAH’ım! Yüzündeki ifade değişiyor memurun. Bağırmaya başlıyor:

-“Sahte bu, sahte! Bu mektubu gönderemezsin! ”


Sevgili Dost,

İşte eline geçmeyen son mektubumun hikayesi bu. Postanedeki memur haklıydı. Çünkü Sokrates’in; 
“Hiç bilmemek eksik bilmekten yeğdir” sözünü bilmese de, eksik bir adresle gönderilen mektubun yerine ulaşamayacağını çok iyi biliyordu.


Sevgili Dost,

Hayat, bilgi istediği gibi bedel de istiyor. Ekmeği tanıman yetmiyor, onu sofrana götürebilmek için bedel de ödüyorsun. Postanedeki memurun “pul! ” diye feryat etmesi boşuna değil.

Hayat bedel istiyor.
Bedel.
Tabii ya. 
Neydi bedel?
Eder. Değer. Fiyat.
Ya da şöyle mi desek?
Bir şeyin yerini tutabilen karşılık.
Hayat bedel istiyorsa eğer mücadele bekler. 
Haya't edep ister. Emek ister. 
Emek bedel istiyorsa eğer okumak bekler.
Okumak muhatap ister.
Basit bir kağıt parçası bile dilenen yere ulaşsın diye bedel isterken, ahsen-i takvim kıvamında yaratılmış insan denen mahlûkun basit olması, basite indirgenmesi, basitleştirilmesi tahayyül bile edilmemeliydi. Ederi vardı. Değeri vardı. Alâ-yı illiyyîne çıkmak da esfel-i safîline düşmek de verdiğin bedele, emeğe bağlıydı. Seni sen yapan değerleri hayat kitabıyla okumandı.  Okuduklarını hayatına uyarlamandı.  
Basit değilsin alâ-yı illiyyîn yolcusu.
Hayatın muhatabısın.


Fatma Betül

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Schicksal oder Wille?

Ömür Hanımla Güz Konuşmaları

Sol Anahtarı/ Sol Anahtarı